9/20/2011

Belinski

Eleştirmen deyince ilk olarak Belinski aklıma gelir Dostoyevski kaynaklı olarak. ‘İnsancıkları’ 18 yaşında yazmış genç yeteneğin Rus ve dünya edebiyatına gelişinin müjdesini o verdi. İyi bir eleştirmen Belinski. Fakat nedense bir soru işareti bırakmıştır hafızalarda. ‘İnsancıkları’ beğenmesi, yeni yazarı övmesi ve arkasından gelen Beyaz Geceler’de aynı takdiri Dostoyevski’nin Belinski’den alamaması. Eleştirmenin eleştirisini yapalım. ‘İnsancıklar’ tarz ve üslup olarak oldukça farklıdır, mektuplaşmalarla gelişir olaylar, sıradan bir kurgu barındırmaz. Ve Dostoyevski’yi Dostoyevski yapan en belirgin özelliklerden gizem hakimdir. Genç kadın ile adam arasındaki diyalogun aslı çözülemez. Burna garip bir koku gelir, nedir bu iki insanı bu kadar birbirine yakın olmaya iten. Çaresizlik? Belki bir nedeni yoktur, canları öyle istediği içindir. Ya da kimsecikleri yoktur şu dünyada ipince bir ipe tutunmaya çalışırlar dostanece. Rus halkının biricik gerçeği… Gelelim Beyaz Geceler’e, bu romanı okuduğumda baştan sonra bir dejavu etkisi yaratmıştı bende, tüm hikâye tanıdıktı. Belki de filmini bir şekilde izlemiş olabilirim ve de unutmuş. Her neyse, Beyaz Geceler Dostoyevski’ye değil Fyodor’a aittir. Yazar kendini yazmıştır. Garip bir öyküdür, gizemli değil. Hatta saçma ama hayatın içinden, genç bir adamın hayata, aşka tutunma beceriksizliğini anlatır. Belinski’nin neden beğenmediği açıktır, çapı dardır. Çünkü gerçek anlamda Dostoyevski’nin geniş açılım perdesine sahip değildir Beyaz Geceler. Eleştiriler bu yöndedir temelinde, fakat genç Dostoyevski aradığını bulamadığını düşünüp bunalıma girmiştir, çünkü kişisel algılamış ve toylukla karşılamış, alınmıştır...

Belinski iyi bir eleştirmen örneği. İyi yazarsanız iyisinizdir, kötü yazarsanız kötüsünüzdür. Böyle keskin bir çizgi yoktur. İyi idik şimdi neden kötü olduk der sonra yazar. Eleştirilere farklı çaplardan bakmak lazım. Açılımlarını net bir biçimde yazara da okura da aktarmak. Nokta vuruşu önemli. Belinski Dostoyevski’ye yolunu açmış, eseri eleştirmiş ve sonra yeni eseri de eleştirmiş. Sonuç olarak eleştiriye layık bulunmak da önemli adımdır yazar ve eser için. İşte bizim de böyle eleştirmenlere ihtiyacımız var. Ne yediğini bilen ve bunu söyleyen. Eleştiriyi kitap ve yazar, okuyucu üçlemesinden ziyade edebi yönden değerlendiren. Bu çok şey katar hem yazara, hem de okuyucuya. Bazen polemik yaratacak eleştiriler yapmak da yeni bir kapı açar zihinlerde, eleştirmen yorumları sayesinde eser hakkında birçok kişinin gerçek ve samimi fikirlerini iletmesini de teşvik eder ve bir tartışma platformu oluşturur. Ayrıca yazarın açık bir biçimde dile getirmediği şeyleri ortaya döker. Yeni bir bakış açısı, algı boyutu yaratarak eser ve yazar hakkında görüşlerimizi sığlıktan kurtarır. Hâlâ kitap tanıtımı, okunan kitap hakkında yapılan yorumlar eleştiri olarak görülüyor bizim ülkemizde. Eleştiri hem tokatlayan hem de yükselten, okşayan, edebiyatın gelişmesini sağlayan bir daldır. Bir eserin konuşulması, tartışılması çok yönlü bakış açısı elde edilmesine vesile olur ve entelektüel gelişimi destekler. Silkeler. Düşündürür.


Belinski’nin eleştrisel yaklaşımını daha iyi kavramak için Gogol’e yazdığı mektuba bir bakın…

Belinski’nin Gogol’a yazdığı mektubundan alıntılar:

“Siz o güzel uzaklığınızda Rusya’ya tümüyle yabancı kalarak kendi içinizde, kendi dünyanızda ya da sizinle aynı kafadaki insanların çevresinde tekdüzelik içinde yaşıyorsunuz. Bu bakımdan şunun farkında değilsiniz: Rusya, kurtuluşunu mistisizmde, asketizmde, pietizmde değil, uygarlığın ilerlemesinde, eğitimde, insanseverlikte görüyor. Ona gerekli olan şey, vaazlar değil (yeterince vaaz dinledi!), dualar değil(çok dua yineledi bunca zamandır!); ona gerekli olan şey yüzyıllardır çamurlar, gübreler içinde yitip gitmiş olan insan onurunun uyandırılmasıdır. Ona gerekli olan şey, kilise öğretisiyle değil, sağduyu ve hakbilirlikle uyum içinde olan hukukun ve yasaların uyandırılması ve bunların olabildiğince katı bir biçimde uygulanmasıdır. Rusya’da bugün bunlar yok. Bunların yerine korkunç başka şeyler var. Ülkemizde insanlar insan alıp satıyor, yani insan ticareti yapıyorlar. Bunu yaparken de Amerika’nın büyük tarımsal işletme sahiplerinin, zencilerin insan olmadığı şeklindeki kurnaz gerekçelerine benzer bir gerekçe ile öne sürmeye gerek görmüyorlar. Ülkemizde insanlar kendi adlarıyla değil, Vanka, Styoşka, Vaska, Palaşka gibi takma adlarla anılıyorlar ve nihayet ülkemizde, kişilik hakları, onurun ve mülkiyetin güvencesi şurada dursun, doğru dürüst bir polis düzeni bile bulunmuyor. Bunun yerine, yalnızca, resmi hırsız ve soyguncuların oluşturdukları büyük şirketler görülüyor. Rusya’nın bugün en can alıcı, en güncel, en ulusal sorunları: köleliğin kaldırılması, cezaların kaldırılması ve hiç değilse var olan yasaların elden geldiğince eksiksiz biçimde uygulanmasının sağlanmasıdır. Oysa bu sırada, derin bir gerçekçilik ve olağanüstü bir sanatsallıkla Rusya’nın bilinçlenmesine müthiş bir şekilde katkısı olmuş, Rusya’ya kendini adeta aynada görme imkânını sağlamış yüce yazarımız ne yapıyor? Barbar toprak ağalarına, “pis suratlı” köylülerin iliklerini ve kanlarını daha çok sömürmesini İsa ve kilise adına öğütleyen bir kitap yazıyor!... Sonra da benden böyle bir şeye öfkelenmememi bekliyor. Canıma kastetmiş olsaydınız bile size duyacağım kin ve öfke, bu utanç verici kitabınızdan dolayı duyacağım öfkeden daha büyük olamazdı... Ve siz, böylesi görüşlerle dolu kitabınızın, çileli bir içsel hesaplaşmanın ve yüce bir ruhsal aydınlanmanın sonucu olarak ortaya çıktığının kabulünü istiyorsunuz! Olamaz! Siz ya hastasınız ve derhal tedavi edilmeniz gerek, ya da... Bu “ya da”yı söylemeye cesaret bile edemiyorum..... Kamçı vaizliği, cehalet havariliği, irtica şövalyeliği, aydınlanma düşmanlığı, baskı ve şiddet yöntemlerinin övgücü başlığı... Ne yapıyorsunuz siz? Nerde durduğunuza bir bakın: uçurumun kıyısındasınız! “Müfettiş” ve “Ölü Canlar” ın yazarı olan siz, şu iğrenç Rus ruhban sınıfını, Katolik ruhban sınıfıyla karşılaştırılamayacak ölçüde üstün bulup bu kepaze insanlar için övgüler düzerken içten olabilir misiniz? Diyelim ki, Katolik din adamlarının bir zamanlar hiç değilse bir şeyler yaptıklarını, bizimkilerinse dünyevî iktidarın uşağı ve kölesi olmaktan başka hiçbir şey yapmadıklarını bilmiyorsunuz; iyi ama Rus halkının din adamlarından nefret ettiğini de bilmiyor musunuz? Size göre, halkımız şu edepsiz fıkraları kimin için anlatıyor? Papazlar, onların karıları, kızları, hatta uşakları için değil mi? Madrabaz, et kafa, cennet öküzü... sözlerini kimin için çıkarmıştır bu halk? Papazlar için değil mi? Rusya’da pisboğazlık, pintilik, yaltaklık, yüzsüzlük denilince bir tek papazlar akla gelmez mi? Ve şimdi siz bütün bunları bilmiyorsunuz öyle mi? Garip doğrusu! Size göre Rus halkı dünyanın en dindar halkı. Katmerli bir yalan bu! Dindarlığın temelini pietizm, aşırı saygı ve tanrı korkusu oluşturur. Rus insanı, tanrının adını kıçını kaşıyarak anar. Suzdal’lı kilise ressamlarının ağzıyla konuşur bizim insanımız: “Olursa, tanrı beğensin, olmazsa, bilmem nereme kadar!...” Dikkatlice baktığınızda siz de göreceksiniz: doğal olarak ateisttir bu halk. Evet, pek çok kör inancı vardır, ama dinsellik dediniz miydi zerresini bulamazsınız. Kör inançlar, uygarlık alanında kazanılan başarılarla yok olur gider... Savunduğunuz düşüncelerin tümü Buraçok ve kardeşi tarafından ellenmemiş konu bırakıncaya dek işlendi, sakız gibi çiğnenip durdu. Onlar, sizin savunduğunuz bu öğretiyi çok daha canlı ve tutarlı biçimde savundular ve işi büyük bir cesaretle sonuna dek götürdüler. Öylesine ki, her şeyi Bizans tanrılarına verdiler ve şeytana bir şey bırakmadılar. Oysa siz ne yârdan, ne serden geçiyor ve çelişkiye düşüyorsunuz. Sözgelimi tutarlı olmak dürüstlülüğünü gösterdiniz mi, Puşkin’i, edebiyatı, tiyatroyu savunuyorsunuz. Hâlbuki bunlar, sizin anlayışınıza göre ruhun kurtuluşuna katkıda bulunmaktan çok, onu yıkıma götürecek şeylerdir. Gogol’le Buraçok’un aynı kafa yapısına sahip oldukları gibi bir düşünceyi kimin aklı alabilir? Rus insanının gözünde aşırı yüksek bir yer edindiğiniz için, şimdi hararetle savunduğunuz düşüncelerinizde samimi olduğunuza insanlarımızın inanması çok zor. Aptallara doğal gelen şey, bir dâhiye de öyle gelmez. Rus halkıyla yöneticileri arasındaki derin sevgi ve muhabbet bağlarına ilişkin övgüleriniz üzerinde uzun boylu duracak değilim. Şu var ki, bu övgüleriniz, başka bakımlardan size yakın olan insanlarca bile onaylanmadı ve sizi onların bile gözünden düşürdü. Benim kanaatimi soracak olursanız, tanrısal güzelliğini doyasıya seyretmeniz için başımızdaki Çarlık yönetiminin yaptıklarını vicdanınıza havale ediyorum (size huzur vereceği ve çıkar saplayacağı söyleniyor bunun); yalnız o güzel uzaklığınızdan seyrederken gene de ihtiyatı elden bırakmayın: çarlık yakından ne pek öyle güzeldir, ne de tehlikesiz. (....) Ve işte, size bu mektubun son sözleri: kibirli bir boyuneğişle gerçekten yüce yapıtlarınızı yadsıyarak nasıl başınıza büyük bir dert açtıysanız, şimdi de içtenlikli bir boyuneğişle son kitabınızı yadsımalı ve eski yapıtlarınıza benzer yeni yapıtlar yayınlayarak bu ağır günahınızın kefaretini ödemelisiniz.”


İşte eleştiri böyle yapılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder