8/26/2011

HABERCİ

Kafamdaki boşlukta esen rüzgâr, karanlığı okşar görünmez elleriyle. Zaman, algı ve mekân… Kapı eşiğinin ilk iki basamağında selamlar Cebrail kuzenlerini. Zaman örtüsü sallanır boşlukta. Bazen o boş karanlıkta cümleler kuruyorum. Evet, kuruyorum Tanrım sulak bir bozkırda, neden? Kelimeler, kalkana çarpınca ne oluyordu? Eğilip bükülüp kendi gerçek anlamlarından sapıyorlar mıydı? Geçen gün bir melek gördüm avuç içinde yatıyordu. Bazen melekler bunu yapar, avuç içi kadar olurlar. Aç avuçlarını, yatayım biraz, dinleneyim. Kafamdaki boşluk ne kadar? Yoksa avuç içi kadar mı? Ama evrende boşluk diye bir şey bulunmamakta. Kara dedikleri türden bir enerji hakimmiş. Artık gözümüzle görmediğimiz şeylere de inanıyoruz Cebrail, ya da Merkür mü demeliyiz sana kuzenim. Bugün de ben sana hizmet edeyim. İnsanlar insanlar insanlar arasında haberci, Tanrının Habercisi Merkür dinle, sana bir insandan, ışığı yeni yeni parlamış bir ruhtan mesaj iletiyorum ‘din’le’.