12/16/2011

SAKURA





Kadehteki kirazlardan gözlerini alamıyordu, kış ortasında kiraz. Zaman onu sarmal kollarının arasına almış dans ediyordu, ben de kirazın ağızda bıraktığı o tadı anımsamaya çalışıyordum. Aslında hayatımın yaklaşık yirmi beş senesi söz konusuydu ve ben çalışıyordum, hep çalıştım. Anladı. ‘Anlamdım’ dedi. Kadehten bir tane kiraz aldı. Dudaklarına götürdü. Çiğnediğinin kiraz olduğuna ne şüphe. Galiba dünyada tadı en zor anlaşılan meyve kirazdı. Nasıl bir tadı vardı düşündüm Umut ikinci kirazını yerken onu izledim dalgın halde. Kiraz, lezzetli olmasına lezzetliydi ama belirgin bir kokudan yoksundu sanki. Hayatımın on senesi söz konusuydu ve yoktu. Yüzündeki merak ifadesi belirginleşti ‘yoktun’ dedi. Gerçekten yok muydum, haklı olabilir miydi düşündüm. Kadehi bana uzattı ‘alır mısın, çok güzeller, son zamanlarda yediğim en lezzetli kiraz bunlar’ eline baktım. Elini tuttum. Bir tane kiraz aldım, sapındaki o yeşil yaprağı çok sevdim. Küçük bir yaprak ne çok şey anlatıyordu onun hakkında. Hatta bizzat kendisinden bile daha çok ayrıntıyı, hikâyeyi, zamanı, uzamı, boşluğu, kimliksizliği, bitiş ile çekirdek başlangıcı. Kirazın çekirdeğini dudaklarımın arasından aldı, geriye bir pembelik kaldı, kirazlardan. Ellerini avuçlarımın arasına alıp kokladım. İzler silinmişti. Kaç yıl yaşadım bir iz kalmamış mı? Kucağına oturdum, başımı omzuna yasladım. Nefesi göğsüme düşüyordu ince ince. Nefesi sanki ipekten. Teninin kokusunda karamel yakalayışlarla uyudum kollarında. Kadehteki kirazlar beni izliyorlardı, ben uyurken onlar uyanıktılar. Rüyamda iş yerimde çalışıyordum, odamın kapısı çalındı, içeri bir dilenci girdi, bir şey için rıza istiyordu, düşündüm, ömrümün tamamını, bebeklik ve çocukluk dahil düşündüm. ‘Kendi rızanızla ölmeyi kabul ediyor musunuz’ o statik nakaratla dilendi, cebimden beş lira çıkartıp verdim. Rıza kimdi diye düşündüm. Gönül dese çıkartacaktım, Gülsüm ablanın kızı Gönül. Ama Rıza yoktu, hiç var olmamıştı. Defterimi açtım, elime kalemimi aldım, kalemim beni yanağımdan öptü. Gözlerim aralandı kendi rızamla, elimi yanağıma götürdüm, Umut da dudaklarını dudaklarıma.


Sakura

http://www.youtube.com/watch?v=keF-KYKKYeI

12/04/2011

Borges Rüya

Borges’teki Rüyam

Borges’i görüyorum. Üzerinde bej pardösü, arkaya taranmış ak saçları ve o dik duruşuyla rüyamda. Ne bir ses ne de bir konuşma. Borges, orada, rüyamda.

Mezarlıktayım, siyah otomobiller dizilmiş yolun bir tarafına. Kadınlar da siyah giyinmişler oldukça süslü, şık ve bakımlılar. Siyah saçları omzuna düşen genç bir kız uzun uzun bakıyor yolun karşısındaki genç adama. Havalı, hoş bir genç adam, eliyle saçlarını geriye atıyor ve kıza bakıyor, kız da ona. Başka bir genç adam geliyor kızın yanına. Bu adam da hoş ama daha kaba saba davranıyor. Tabancasını çıkartıyor ve yolun karşısındaki diğer adama doğrultuyor. Nereden geldiğini anlayamadığım bir tabloyla adam ölümden gizleniyor ve aynı tablonun bir benzerini taşıyan başka birisi ortaya çıkıyor. Eli tetikte bekleyen adam, hangi resmin arkasında hangi adam var bilemiyor, aklı karışıyor, seçemiyor, silahı havada kalıyor. Ve sonra tablonun arkasına gizlenmiş olan o genç adam ben oluyorum. Yanımdakinden ‘hadi kaç git’ sözünü işitince yolun aşağısındaki koruluğa doğru koşuyorum. Tek katlı bir ev karşıma çıkıyor. Bu evin Borges’le bir bağı varmış, orada kalırmış. İçerden biri sesleniyor. Elindeki resimlerle evin kapısında, yanına gidiyorum. Kapının önünde bana Borges’in yaptığı resimleri gösteriyor. Bir tanesi çok güzel, sarışın, zayıf, altmış yaşlarında bir kadının portresi, üzerinde siyah bir elbiseyle resmedilmiş. Diğer resimde balığa çıkmış adamlar, teknedeler. Renkli çiçekler boyamış Borges. Hiç haberim yoktu onun resim yaptığından, meğer ressammış da. Elimde üç resim, çerçevesiz. Resimdeki siyah elbiseli kadın bahçede, eve bakıyor, telaşlı. Resmi ona vermemek için ortasından yırtıyorum, kadın öfkeden deliriyor. Eve giriyorum. Beni yaşlı bir kadın gezdiriyor. Bu evin en güzel yeri banyosu diyor. Banyo kapısındayım. Dört bir yanı soluk taşlarla çevrili, bir tek kurna dışında boş, soğuk, darlığını ve uzunluğunu garipsiyorum. Kadın hâlâ ısrarcı en güzel yer burasıymış, bana banyonun balkonunu gösteriyor, dökük, küçük bir şey ama harika bir manzaraya sahip. Geceyi yüksek binalar aydınlatıyor, nefesim tutuluyor. Buenos Aires