1/30/2017

BEN SERÇE



Dallardaki kuşkular

Sabah vakti cıvıldar

Ruhum kar sessizliğinde

Açık bir kitap gibi

Hep orada

Kuşlar

Kuşkular

Adım Serçe

Neden bu ismi bana koyduklarını sorduğumda

Açık bir kitap gibi

Okuyana

Serçe'nin anlamı

Rüzgar

Nefesten ilham alan

Uçup gider

Başka bir dala konar

Serçe adını bilir mi?

Açık bir kitap gibi bilir mi?

Kuşkular dallarda gezinir

Rüzgar kanatlarının altında gizli

Tüy kadar hafif dünya

Taşıyabilir mi?

Kuşlar

Kuşkular

Ekmek kırıntılarına doğru kanat çırpan

Açlık ile ürkeklik arasında bağ bileyen

Toprağı dinleyen

Bulutları izleyen

Ateşi yakan

Ben, Serçe

Yüreği bakır kelepçe

Sürükleniyor nehre düşmüş dallar

Rüzgar kırmış onları

Tüm acılar onda toplanmış

Zamanla yok olana kadar

Kuşkular

Zamanla yok olan var mı?

Aslını açık bir kitap gibi bilen var mı?

Günün ilk ışıklarında

Isınan

Karanlıktan doğan

Eriyip gidenler var mı?

Ben, Serçe

Ulu dağların eteklerinde gezinen

Şarkısı göllerin üzerinde süzülen

Yüreği, açık bir kitap gibi olan

Kül rengi kanatları

Ateşi yakan

Rengini çalan ateş

Küllerin hayat bulduğu

Ben Serçe

Acılardan yoksun düşmüş

Yokluktan doğan

Açık bir kitapla

Gözleri merhametle yıkanmış

Bir çırpıda onda olanı görüp kanatlanan

Yakından uzaklaşan

Ben Serçe

Ateşi yakan


(N.Tuncil 29 Ocak 2017, öğlen yazıldı
Şiirin ilk iki satırını rüyamda gördüm, Yabancı da yanımdaydı. Ben eski bir yaşamımda Kızılderili idim, tahmin edin adım neydi?)

12/30/2015

The Dark Flowers





my face look like a wind
some flowers are dieing on the floor
and someone passing of my life
words crying for the dark flowers
Your majesty
it's me
time only knows everything about me
now turning all lies into the truth
look at yourself and remember me
you know something, i don't
words change your life
words changing
words changed
the dark flowers
the meanings of all words have changed in the thousands minutes
slowly
the dark flowers growing in the end
look at me
where am i now? And why?
because you really don't know everything
You, only sense it
the dark flowers are now, like a stone
in your arms
touch it
forever
the last name has been never said
my name is the hours
it's your pleasure
nobody don't know how to change words
slowly and windy
you have to say something
The dark flowers, they know each other in the black hole
they know each other
inside
no name
no adress
no phone
no email
yes, they know each other
everytime i look into your eyes, i see the smallest mountain
who am i? Ask me?
tricky answers
Answers love questions
answers love lakes
slowly and windy
answers; love follow us
slowly and windy



9/25/2015

Babasız ve Aşksız


Y Kromozomu

Bitti. Y kromozomu hep eksikti, yarımdı, tamamlanmamıştı. Ve Y'den kurtulmak güçtür. İlanlar gibi... Köşe başları gibi... Mütemadiyen karşına çıkan Y. Üzülme derler ya üzül, üz... Kelimelerin içine ne çok anlam gizlenmiştir en baştan son harfe gelinceye kadar. Kendini yenebilir misin? Kendini övebilirsin... Tüm yazdıklarını başkalarının okumasına fırsat vermeden yakabilir miydin? Öyle çok bilmediğimiz şey var ki... Öyle çok ki, bunlar zamanı durdurabilir. Yırtılmış, yakılmış öyle çok sayfa var ki, bunlar tarihin akışını değiştirebilir. Ve sen kendini yerlere göklere sığdırırken, bir kartalın yemeği olmak gibi, ölüm. Bir türlü içinden çıkamadığını ileri sürdüğün duyguların gibi, ölüm. Bitti Y kromozomu. Arkanı dön ve git, istenmiyorsun artık, kapı açık, arkana bakmadan git. Yangından kaçarcasına koşarak uzaklaş aşktan.


B Sendromu

Ta en başta kandırdım seni. Sen de inandın. Oynadım senle. Ve sen başına ne dertler açtın hırsın uğruna. Koca canavarı öldürdün prensesin aşkına. Bu seni muhterem bir şahıs yaptı, ama prensesin kalbini kazanamadın. O senden korktu ve kaçtı. Tıpkı zaman zaman senin kendinden korkup kaçtığın gibi. O seni o halinle, o gerçeğinle gördü hep. Ne büyük ıstıraptır babasız ve aşksız nefes almak. Fakat B sendromu böyledir; babasız ve aşksız. Asil kahramanın yaşaması ile yaşamaması arasında ne fark var? Yeraltından yeryüzüne çıkmıştı prensesle birlikte. Ait olduğu yer karanlıktı. Ve yine oraya döneceksin. Kim bir canavarı öldürebilir? İçi karanlıkla dolu biri. Sadece aşk... Sonsuz bir lanet. Babasız ve aşksız. Kırık bir daldan farksız. Yeraltına git, kendi mezarına, kimse uyandırmasın seni uykundan ve sen karanlığının içinden hiç ayrılma. Prenses seni sevemedi, karanlığı, ölümü, o mabedini sevemedi. Babasızlık ile aşksızlık aynı şey, bir, bütün, kopmaz, ayrışmaz ikili. İkisi de karanlık çünkü. Ne babasızlık, ne aşksızlık ne de karanlık prenseste mevcut, yüzünü karanlığına dön ve bir daha arkana dönüp bakmadan git. Bu kara masal ne zaman başladıysa, ta en başta sen nereye gömüldüysen oraya git. Mezarının başında yitirdiğini anla. Belki kendin için ağlarsın da.

4/26/2015

Günün Realitesi


Üzerinde yazı olan tişörtleri hiç sevmem, fakat buradaki yazı hoşuma gitti ve aldım, şöyle diyor i should have been an artist... Tişörtü kim tasarladıysa gayet açık bir mesaj vermiş, evet bu devirde kimse art değil artist değil. Günün realitesi bu. Ben yine de ressamlara portre yaptırın derim, güzel ve köklü bir gelenektir, sanata çok şey katmıştır maddi manevi, çocuklarınıza kalır onlardan torunlarınıza. Çünkü bu dijital dünya bir süre sonra çökebilir, tüm fotoğraflar havaya karışabilir.




Bu da bahar hediyesi... Bebek mavisi.. Gök mavisi...


4/24/2015

ve ben gözlerimle...






bir şey söyleyeyim mi, hayat sen çok gerginsin ve bu halin hoşuma gitmiyor
huzursuzluğunla çevrene diz çöktürtebilirsin sevmekten bahsederek
Sevmek biraz sancılı bir şeyse, mesele, dava haline gelmişse
arzuları çok güçlüdür, arzular insanı en tepeye çıkartır oradan aşağı iter
baş ağlarından kendini ölecek sanırsın
yaşamak dev bir örümcektir
ve ben gözlerimle 1970'li yıllarda nefes alan bir kadın gibi hayata bakarken duru, içten
yaşamak güzel
insanlar birbirlerine kötülük etmekte ısrar etseler de
en çok da kendilerine
güzel, yaratılmış her şey çok çok güzel
kendimdeki bu suskunluğu seviyorum fotoğraftaki gibi
suskun olmam düşünmediğim anlamına gelmez
ve düşünmekten yaşamaya vakit bulamayanlardan da değilim
koskoca evrende insan ne ki, insanlık tarihi ne ki
Geriye tek bir iz kalmadan bitecek tüm bunlar, önce mezarları otlar süsleyecek
binlerce yıl sonra bugün olup bitenler yeryüzünden tamamen silinecek
dünya ölecek, güneş ölecek
ve kimse bana şimdiden daha değerli bir makam olduğunu söylemesin
Ben buradayım, evrenin merkezinde, zamanların zamanında
Gözlerim, bakışlarım, bu fotoğrafım 1970'li yılları anımsatsa da 2015'in baharından kalma.


3/26/2015

Charles Baudelaire'den Kusursuz Flaneur Tanımı



Nasıl ki kuş havada, balık suda yaşarsa, o da
kalabalıklarda var olur. Aşkı, işi, gücü kalabalıklardır.
Kusursuz flaneur için, tutkulu gözlemci için, ahalinin
tam orta yerini, hareketin gel-git noktasını, gelip
geçici ile sonsuzun arasını mesken tutmak müthiş bir keyiftir.
Evden uzak kalmak ama her yerde evinde hissetmek; dünyanın
merkezinde olmak, dünyayı gözlemek ama dünyadan saklı kalmak...

Charles Baudelaire


Ve benden notlar:

Kalabalık caddeler, avmler, sinemalar, pazarlar... İnsanlara, kalabalık yerlere dayanamayan, onları kınayan flaneur olamaz, her yer onun evi, o her köşede evindeki yalnızlıkta, huzurlu, öyle soyut ki, öyle iki göz ki, öyle yok ki... İşte bu şekilde flaneur kendini var ediyor.

Flaneur: Kent gezgini

Ve son söz "ben bir başkasıdır" A. Rimbaud

3/23/2015

Hiç Tanımadığın Öfkeli Bir Kadın Ve Sıvışıp Kaybolan Bir Alçak




Her şey akşamleyin odama kapanmamla başladı. Düşündüm bir günün geçmişini. Birden büyük bir gürültü koptu ve 'sakin ol güzelim, sakin olalım biraz, acılarım korkunç olmasa da kimsenin suçu yok bunda, yazgı bu, benim minik zarlarımın oyunu bu, içlenme lütfen' bu sözlerimi kucakladım. Nereden başlayayım güne, öğlen... Pazar işte. İnsanlar pazarları geç kalkar.


Günün öznesine bir bakalım, pazar günündeki bana. Genç bir kadının hiç çocuğu olamayacağını öğrendiği an kadar karanlık monitörüm. Ne yazık diyemeyeceğim, bilirsiniz bir tuşa dokunuşla bilgisayar açılır ve tüm o karanlık ışıkla dolar. Önce mailler, sonra faceler ve de tweetler...


'Tanrı, yazımı okumanız için karşınıza çıkardığı için mutluyum' ne de olsa geçmişten bahsediyoruz. Artık kimsenin bir daha bulunamayacağı geçmişten.



Şu face denen yaratıktan kim bir ısırık almamıştır. Bir baktım, sıvışıp kaybolan alçak acıklı sözleri beğenmiş. Ben iyi bir kadınım, bir süre o sözlere eşlik ettim tabii. Ağlıyordu cümleler yazgısına. Ne olur beni bağışlayın. İnsan bazen içindeki insanı öldürmeli, çalışmamalı buna, ölüyormuş gibi yapmamalı başkalarına pozlar vererek, birinci sınıf oyunculuklar sergileyerek, olmadığı bir şeyi olmuş gibi veya olduğu şeyi inkar ederek. Kafam bu düşüncelerle dolup taşmıştı. Ve o kızgınlıktan çekip aldım elimi. Bu sözleri yazarken elimi sevgilime uzatmıştım da. Alçak! Bu yorumlar biraz olsun beni rahatlattı. Günlerce hayır diyen kadının, o zamanlar tabii kadın öfkesizdi, şirin ve neşeliydi, bin kez hayır olmaz dedi o adama tatlı tatlı. Bir gün zorla koynuna alıverdi haydut. Gördünüz ya alçak işte, kibar, ince ruhlu ve aşık olunca gözü dönen alçak. Bizzat kendim incelediğim için şu insanoğlunu, içlerinden pek nadir olarak arzularına diz çöktüren çıkmıştır. Mezarında rahat uyumasın, her kim bana gözyaşı döktürmüşse zamanın birinde. Bu yazgı, arzuların bedeli.


Günün geçmişini yazalım, güzel bir tost yiyerek. Ve yanında muzlu kek. Şu sıralar yemekle uğraşmak beni keyiflendiriyor. Muzlu kek de o keyiflenmenin eserlerinden biri. Ortası pişmemiş olsa da, kenarları gayet lezzetli. Hiç olmazsa yanık değil.


Çocukluğunuzdan beri sevdiğiniz bazı insanlar vardır ya; işte Jean Jacques Rousseau benim için onlardan biridir. Ünlü Sade bir yazısında onun bir eserinden bahsetmişti, aklıma takılmıştı, araştırdım bu gün. Julie'ye Mektuplar, yayınlandığı zaman bestseller olmuş bir roman. Ve sonra Rousseau'nun şu sözleri karşıma çıktı. İşte yeryüzünde yalnızım; kendimle başbaşayım; artık ne kardeşim var, ne bir benzerim, ne dostum ne de ait olduğum bir toplum. İnsanların en şefkatlisi, en cana yakını, bu insanlar arasından söz birliği ile dışlandı. Bunlar, olanca kinleriyle hassas ruhuma hangi azabın daha çok dokunabileceğini araştırıp beni kendilerine bağlayan bağları kesip attılar. Onları istemedikleri halde sevebilecektim. Sevgimden ancak insan olmaktan çıkma yoluyla kurtuldular... Günün özetini üç yüzyıl önce, çocukluğumdan beri tanıdığım aile yadigarı bu adam söyleyivermişti. Belki de bu cümleleri üç yüzyıl önce benim için yazmıştır, tam bu gün okumam için. Beni hafife almayın, ben Normandiyalı değilim ama olmak isterdim. Kim istemez ki çok şirin bir yer, Monet'nin çocukluğu da orada geçmiş mesela. Ne demiştim, yoo Rousseau demişti. Onun aradığım kitabının adı Julie'ye Mektuplar, çevirsem mi diye düşündüm bir ara. Türkçesi yoktu. İngilizce çevirisinden bir şiir, o kadar güzel ki şiircik.



Çevirirsek şuracıkta şöyle:
Ve aşk yapmış seni benim farkımda
Sen örttün sarı saçlarını
Ve tuttun tatlı gözlerini kendine


Şiir çevirmek ne ter döktürür adama, ama çok da güzeldir, uzun zamandan beri çevirmemiştim. Benim için bir zevkti.


Hiç tanımadığın öfkeli kadın bir gününü yazmaya devam ediyor. Şöyle bir teori ortaya attım. Çiğbörek. Hem de pazılı. Olur mu olmaz mı? Oldu. Bendeki teoriler her zaman hayata geçer. Teorileri çok severim. Ve hayatı da.


Bir kadının çocuğu olacağını öğrendiği an kadar mutluyum bu gün. Ya o yumurtalar çatlamasaydı. Bilimkurgu romanı yazma fikri düştü aklıma. Dünyada hızla yayılan ve sadece kadınlarda görülen bir tür kısırlık hastalığı. Nedeni yok, bulaşıcı değil, yazgısal. Tek çıkış yolu klonlama. Bir kadında rahim olduğu sürece sorun yok, kendisine ait olmayan yumurtanın anneliğini yapabilir. İnsanlık kurtulur merak etmeyin.


Ve gece menüsü muz ve tahin pekmez. Bu enfes oluyor, hem çok sağlıklı. Çiçekli de süperdir. Ve en son olarak salep, kış gecelerinin öfke yumuşatanı. Bu sözü boşa söylemiyorum. Alçak adam en son bana canım salep istiyor demişti. Her şey bir şeylerle ilişkilidir hayatta, birazcık felsefe yaparsak.


Yoruldum. İster buna önsezi deyin ister rehavet veya uyku saati. Uzun zamandır yazmamıştım bir şeyler. Bütün gün ne yaptın derseniz, evet yazdım. Ama bu yazmak daha başka. Yaratıcı yazılar. Son yıllarda daha çok sünger kıvamındayım, emici, filmler, dersler... Aman ne iyiymiş öğrenci olmak, dirisi anlatsın ölüsü dinlesin ve öğren bol bol, lüks... Yazmak patron olmak gibi, harflerden sorumlusun, işinin başındasın. Kendinin tepesine tünemişsin tüm dünyayı oradan kolaçan ediyorsun. Aklımdan büsbütün silinmiş de değil. Alçak! Çok güldürüyor bu beni. Ah şu beni baştan çıkartanlar. Osmanlı padişahları gibi sizi dizeceğim, aşk ağacıma. Tek tek yüzyıl yüzyıl isyanlar, tahttan inişler, cumhuriyet ve finiş.


Bir günün daha sonuna geldik.


Benden size aşkın açıklaması: Sonsuzluğu tehlikeye sokmak


Ve not: Bir köy evi. Çünkü inancıma göre biz kentli soysuzlar kötülerin elinden beslendiğimiz için çürük domatesler gibi patlayacağız günün birinde ve geriye sadece köylüler kalacak. Sağlıklı ve kırmızı yanaklı köylü çocukları, dünya onlara emanet edildi tanrı tarafından kanımca. Ve bir köy evi baktım bu gün, yollar yollara karıştı, düşünceler düşüncelere...


Ve Normandiya sen çok güzel bir yersin, duygularımı açıkça, korkmadan ifade ediyorum. Benimle evlenir misin? Ev işte! Her evette bir ev vardır.