7/23/2011

Monis Algar İçin Unutulmuş Kitap

On dakika geçmişti istasyona varalı, bilet kuyruğunda bekliyordum. Ankara yolcuları inmiş, Eskişehir yolcuları binmişti, kalkmak üzereydi Tren. Biletimi aldım, acele edin dedi arkamdan gişedeki adam. Ayağımı trene attım birkaç saniye sonra kalktık perondan. Usulca cam kenarına oturdum, vagon neredeyse boş gibiydi. Saatime baktım 15:32. Saatimden bakışlarımı ayırmamla karşımdaki koltukta unutulmuş kitabı fark ettim. Ucu ucuna yetişmiştim trene, ne gazete ne de dergi alacak vaktim olmuştu. Dalgın dalgın düşüncelerle hayallerle düzlüklerle bulutlarla yüzlerle gölgelerle seslerle sorularla cevaplarla zihnimi doldurmak yerine, tam tersi aklımı boşaltırım diye kolumu uzatıp aldım kitabı. Adı Aytepe’ydi. Ne romantik bir isim. Aytepe. İlk sayfasında şöyle yazıyordu mavi mürekkeple. Sevgili dostum Monis Algar’a Ve ben seninle gördüğüm tanrısal her işaretin peşinde. Kedi adımlarıyla ilerlemekte zaman, içinde siyah incim, senin içinde…

7/22/2011

Yorgansız Gece

Kutsal pire Zinglos için her sene 22 Ağustosta Gratenyalılar yorganlarını yakarlarmış. Çünkü yorgan yakarlarsa hayatlarında mucizevî bir sıçrayış yaşayacaklarına inanırlarmış. Entos yorganını kapmış meydandaki ateşten tepeye atmış, yanıp kül olmasını izlemiş diğer Gratenyalılar gibi ve hayatında şimdiye kadar en büyük sıçrayışı yapmayı dileyerek pire Zinglos’un adını anmış. 23 Ağustos gecesi rüyasında Entos yeniden çocukmuş ve babasının sırtından iri kırmızı elmayı kopartıyormuş. O kadar güzel bir elmaymış ki. Hayran hayran bakarken komşunun haylaz oğlu Katkin kapmış elinden; ne yüzünü görmüş ne de elini, ama oymuş elindeki almayı çalan. Giden. Yağmur gökten boşalmış, Entos daha önce rüyasında hiç yağmur görmediğini düşünmüş. Babası cevaplamış. Oğlum, her sıçrayışın bir de inişi vardır, bu iniş bereketli de olabilir afetli de. Entos’un önündeki ağaç elmadan yıkılıyormuş. Ve gerçekten de o kadar çok elmayı taşıyamamış devrilmiş. Ağacın kökünden inleme sesi gelmiş. Ağaç, bir ağaç doğurmuş köklerinden. Babası, hayır, bu bir ağaç değil demiş, bu asma, sarmaşık. Artık şaraplarımızı elmadan değil üzümden yapacağız oğlum. Seni seviyorum baba. O seslenişten, o an, o gökten pire yağmaya başlamış beyaz yorganların üzerine. Sonra tüm pireler bir yerde toplanmış insan vücudu şeklini alarak, sarışın güzel bir kız belirmeye başlamış. Entos pire perisine âşık olmuş, hem de rüyasında. Yorganlar bir anda alev almış, kız alevlerin içinde kalmış. Entos, bir sıçrayışla kızı kapmış, bir sıçrayışla Aytepe’ye varmış. Hafiften rüzgâr dalgalandırıyormuş kızın saçlarını, dudaklarını, gözlerini. Dudaklarına yapışmış Entos perinin, gül yaprakları dolanmış diline, çilek kokan pembe renkli enfes şarap göğsünü yakmış. İçmiş içmiş içmiş. Dakik horoz Hutu’nun sesiyle gözlerini açmış Entos. Dudakları uyuşukmuş. Açık pencereden rüzgâr içeriye usulca dalmış, nemli kirpiklerinin ucunu titreştirmiş. Bu, Entos’un yorgansız geçirdiği ilk geceymiş.