2/03/2012

Göbekçi Raiz Paşanın Doğuşu

İstanbul’un Sarıyer’inde, 1820 yılının 2 Temmuzunun sabahında, annesinin karnını yumruklarıyla delerek dünyaya geldiği rivayet edilir, bu nedenle de dedesi Ramiz Paşa, ona öfkeli, kızgın anlamına gelen Raiz ismini münasip görür. Göbekçi Yalısının daracık odalarında, geniş salonlarında düşe kalka büyür Raiz. Annesi Samatyalı Eleni, fakir bir balıkçının kızı olup yalıya gelin gelmiştir, kendi arzusuyla Neşire adını beğenip almıştır anlamına bakmadan. Ne de olsa onun için bir anlam derinliği kalmamıştır denizden başka. Vasilis adında bir erkek kardeşi varmış, o da babası Theodore gibi balıkçıymış. Balık olmaya karar vermiş dalgaların devleştiği bir fırtınada. Eleni’ye babası, Vasilis’i bu kararından döndürmeye çok çalıştığını ama fayda etmediğini anlatmış durmuş, hatta o uyurken yanı başında defalarca. Eleni de rüyalarında Elmalı Kilisesinde kendini dua ederken bulmuş ve de duvarında yazılı olan ΙΧΘΥΣ kelimesini defalarca okumuş. Eleni, balık olan kardeşini bir gün görmeyi umut ederek yaşamış, belki kararından cayar, geri döner ümidiyle boğazın kıyılarında gece gündüz demeden, aklına estikçe, yüreğine düştükçe beklemiş. Raiz’in bir Allahtan bir de denizden korktuğu söylenir. Dayısına çekmiş denince yanakları kıpkırmızı kesilir, sinirinden saçlarını yolarmış. Hepiniz yalancısınız diyerek yalının bahçesindeki demirliklere konan martılara bağırırmış. Martıları hiç sevmezmiş küçük paşa, boğazın üzerinde süzülüp gözlerine kestirdikleri balıkları gagalarının arasına sıkıştırdıklarından dolayı, onlara uğursuz adını takmış. Raiz’in bu deniz korkusu ölünceye kadar başını ağrıtmış. Yalıda da balık pişirmek yasaklanmıştır, onun her balığa “dayıcım, sen sen misin cevap ver” hıçkırıklarına mütedair. Raiz varken balık yemek caiz değilmiş, tüm esnaf kırıp döktüğü masalardan, balıkçı tezgâhlarından mütevellit çok dert yanmış, sonra deliliği biraz durulmuş, dedesi kırdığı tezgâhların, masaların, kafaların parasını bayram harçlıklarından ona ödettirince uslanmış. İşte ilk kez cimrilikle de o zaman tanışmış. Yalıya da zamanla bizim fakirhane adını yakıştırmış. Dedesi Ramiz Paşanın yaveri ilk kez bu lafı ondan işitince “koskoca Göbekçi Yalısı, o ne söz öyle” başını sallayarak azarlamış. Raiz altta kalmamış, hemen dillenmiş, cevabını yetiştirmiş “şimdi anladım, neden bitlendi deniyor paraları görenlere. Tevekkeli büyük Paşam, bizim Hayrullah Efendi bildim bileli uyuşuktur, ayakta gören onu yatakta uyuyor sanır diye hayıflanır durur, bu da bitsizlik her hal.” Hayrullah Efendinin en ehli huyu da cevapları pek bir güzel yemesiymiş. Raiz’in, dedesini çok sevdiğinden onun gölgesinden bile kaçtığı söylenir. Hatta bir ara yalıda Ramiz Paşanın gölgesinin tek başına gezdiğini, merdivenlerin tırabzanlarına tutuna tutuna aşağı katlara indiğini söylemiş küçük Raiz, ta ki dedesi Ramiz Paşa iyice kızıp destur emriyle bütün yalı fırkasının kulaklarını yırtarcasına bağırdığında, gölge de telaş içersinde koşup dedesinin ayakucuna, hatta biraz da altına fırlatmış kendisini. Gölge de gölgeliğini bilsin değil mi ey devran!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder