Bartisyan’ın papazlardan satın aldığı kara şarap. Nasıl üzümlerse bunlar suyu kara. Bir ada bir oda. Tek başına. Genç papaz Markus soruyor:
—Duydunuz mu efendim, duydunuz mu o sesi?
—Bütün gün odamdaydım, yazıyordum, dışarı hiç çıkmadım, nasıl duyabilirim ki? İşitmedim bir şey.
İki bardak kapıp geliyor Markus.
—Olmaz, ben su bardağında şarap içmem.
—Kadeh bulamadım. Hem şarap sudur. İç. İç. Şarabın kutsalı olur mu?
—Her şarap kutsaldır, ama her kadeh kutsal olmayabilir.
Şişeden sızan şarap masaya damlıyor; kırmızı.
—Bunun rengi neden kırmızı Markus?
—Bu vişne şarabı da ondan.
—Üzüm değil demek. Anlat bakalım neymiş bu ses? Kim işitmiş?
—Herkes efendim, herkes işitmiş, tüm ada halkı. Geceleri kimse uyuyamıyor bu sesten dolayı.
—Ben neden duymuyorum? Ben adada değil miyim?
—Ben de o yüzden geldim ya size. Tanrıya inanıyor musunuz?
—Hayır, inanmıyorum, ben papazlara inanırım, onlar benimle konuşuyorlar, hatta kapıma kadar şarap bile getiriyorlar, böylesi bana daha inandırıcı, tapılası geliyor.
—Belki beni size tanrı göndermiştir, aklınıza hiç gelmedi mi?
—Gelmedi.
—Bu ses bir işaret.
—Nasıl bir sesmiş bu Markus?
—Nefes sesi.
—Birisi oyun oynuyordur papaz efendi, gençler sever bu tür oyunları.
—Ama, ama durum düşündüğünüz gibi değil, daha ciddi.
—Nasıl ciddi? Bu ses adaya ait değil. Bu sesi çok uzaktan işitenler var. Nefes sesi gece on ikiden sonra başlıyor ve sabah ezanında bitiyor.
—Bu tanrı Müslüman olmasın Markus?
—Tanrı dinsizdir efendim, dinsizdir, bilirsiniz, biz hepimiz ona inanırız.
—Öyle, inanırız. Peki ben neden duymuyorum bu sesi?
—Ben de bu nedenle size geldim. Adadan ayrılın.
—Ne demek adadan ayrılın?
—Belki ses durur. İnsanlar uyuyamıyorlar, bir şey, bir şey var ama ne?
—Eğer gidersem ses susacak mı? Hem bu tanrının nefes sesiyse onu duymak iyi değil midir?
—Mesaj var birisine, ama o mesaj ulaşmıyor sahibine.
—Ulaşmıyor demek. Ben gidersem?
—Siz giderseniz adadan, belki mesaj yerine ulaşır.
—Ne demek şimdi bu? Hiçbir şey anlamadım.
—Bakın beni dinleyin. Sizin bu adadan ayrılmanız gerekiyor.
—Ya gitmezsem?
—O zaman mesaj yerine ulaşmaz.
—Vişne şarabı güzelmiş.
—Kilisenin bahçesindeki ağaçtan toplayarak yapıyoruz.
—Ne? Orada bir sürü mezar var Markus, bana ne içirdin sen?
—Affedin beni, ama bunu yapmak zorundaydım. Bu gece siz de duyup işiteceksiniz. Tanrı sizi seçti. Ben de size geldim.
—Demek tanrı beni seçti, nasıl? Saçmalama Markus! Git buradan, şarabını da al ve git. Bir daha sizden şarap alırsam.
—Peki gidiyorum, fakat size minnettarım. Tanrı artık yalnız değil, nefesini bizler için tüketmeyecek. Siz… Bu adadaki herkes size dua edecek inanın.
—Haydi git, saçmalama! Tanrım akıl fikir ver bu adama, genç de, ama kafayı bozmuş.
* * *
O gece nefes sesi kendiliğinden kesilir.
Ertesi sabah papaz Markus odasında ölü bulunur. Sırtından bıçaklanmıştır.
İki gün sonra papaz Joseph iki şişe şarapla Bartisyan’ı ziyarete gelir. Yazar şaşırır ama acı kayıptan ötürü geri çevirmez papazı. İçeri buyur eder. Şaraplar üzüm şarabıdır. Papaz Joseph kitabın yeni bölümünü okur:
—İnsanın ruhuna dokunuyor cümleleriniz. Aslında böyle olmasını hiç istemezdim. Ama Markus adadan gideceğinizi söyledi. Bir şey itiraf etmek zorundayım. O gün Markus size geldiğinde tüm konuştuklarınıza kulak misafiri oldum. Gerçekten haklıydınız, saçmaydı sizin adadan ayrılmanız. Nasıl bir mantığı olabilir ki? Bir din adamı yalan konuşmamalı. Bizim kilisenin bahçesinde vişne ağacı yok. Meyve ağacı hiç ekilmez, kendiliğinden çıktığında bile kökleriz, büyümesine izin vermeyiz. Bartisyan, sana bir sır vermeliyim. Markus’u ben bıçakladım. Şarabı fazla kaçırdığım bir akşam Markus’a sana karşı olan duygularımı açtım, anlar sanmıştım. Bir din adamı anlayışlı olmalıdır. Ama Markus bana düşman kesildi, hâlbuki çok iyi dosttuk. Çok değişti, onu tanıyamaz oldum. Aramızda bir ilişki olduğunu ve bunu patrikhaneye bildireceğini söyleyerek tehdit etti, seni görmemem gerektiği konusunda beni uyarıp durdu, yolumu kesti, bağırdı çağırdı. En sonunda sana geldi, adadan ayrılman için… Gitmeyeceğini biliyordum. Ama Markus çıldırmış gibiydi. Durum dayanılmaz bir hal aldı. Ona zarar vermeyi hiç istememiştim, sadece konuşacaktım. Onu öldürdüm. Gidip teslim olacağım. Bana mektup yazarsın değil mi Bartisyan? Yaz. Herhalde içeride on beş, yirmi yıl yatarım. Sen bu adaya aitsin, o kutsal sesi işitmemiş olsan da… İlginç olan, o sesi senin haricinde herkesin işitmiş olması. Ve Markus’un ölümüyle aniden kesilmesi.
—Kesilmedi Joseph. Çünkü o sesi iki günden beri işitiyorum. Sanırım ben ve Tanrı'dan başka hiç kimse bir daha o sesi duymayacak.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder