6/08/2011

Merdivenler Kafka






Merdivenler ve rüyalar birbirlerine çok benzerler. Gülümsedi. Durdu. Sizin gibi. Benim gibi dedi. Elindeki sigaradan son bir nefes çekip kül tablasına bastırdı. Bir çay daha içer miyiz? Basamaklar, insana çok şey anlatır duyumsamadan. Elini saçlarına götürdü: Düşünmeden düşünmek gibi mi? Çay tabağındaki iki şekeri masada biriken diğer şekerlerin yanına bıraktı: Gidişleri, gelişleri, yorgunlukları, bekleyişleri, yaşlılığı, ciğerleri, çocukları… Evet çocukları. İki yaşındaki çocuk merdivenleri nasıl tırmanır ama, boyundan büyük basamaklar. İşte rüyalar… Boyundan büyük basamaklar. Boyundan büyük dalgalar. Elindeki çay bardağına bakarak sözünü kesti: Nemrutlaşma derler ya, o kadar dik, o kadar zor. Çeşme başında duran kız, âmâ. Bakma. Ayıp. Dün bir dilenci gördüm, kaldırımda oturmuştu, dizlerinin üzerinde doğrulmuş elinde bir parça ekmek, gözlerini uzağa dikmişti, belki de geçmişe, belki de boşluğa ya da hiçbirimize kendini göstermeyen Tanrı’ya bakıyordu. Yanından öylece geçiyordu insanlar. Donmuştu, kareydi, zamanın dışındaydı o. Kimdi? Tanıyor musun? Hayır. Roller, gözleri kör eder. Çeşmenin başındaki ağma. Hayatında hiç sağır dilenci gördün mü? Hayır. Merdivenler. 156 basamak. İnişler ve çıkışlar için. Eğer bir heykeltıraş veya mimar olsaydım sadece merdiven yapardım, dünyanın tüm ara sokaklarını birbirine bağlayan, tuhaf, birbirini simetrik izlemeyen, orantısız, karşısındaki insana kendini unutturan, ben bu merdivenden nasıl çıkarım, nasıl inerim dedirttiren rüyamsı. Kadın: Ben patikaları severim. Öykülerimde de hep patikalar vardır. Merdivenleri Kafka sever, ben patikaları. Filozofları sevdiğin kadar dilencileri de seviyorsun. Öylece durup izlemek... Belki de sevdiğim budur. Biliyorum. Bilmek güzeldir. Patikaları bilmek gerekir ya da keşfetmek, izleri takip ederken iz bırakmak. Zaten tüm yaptığımız ve de yapacağımız bu, izleri takip ederken iz bırakmış olmak. Daha önce kimler kimler geçti, burada da bir işaret bırakılmış dedirtti bana, aynı duyguları tatmışız, farklı zamanlarda, farklı insanlarda, farklı bedenlerde. Adam: Merdivenler, bunu insana yaşatmaz; işlevseldir, sana bir iz sunmaz. Rüyalar da öyledir, uyanırsın ve her şey biter. Eteğini dizinin üstüne biraz çekerek: Katılmıyorum. Rüyalar çok derin izler taşırlar. Söylenmemiş, idrak edilmemiş en naif şeyleri yaşatma gücüne sahiptirler. Ellerini masanın üzerinde kavuşturdu: Susmak? Hayır, söylenmemiş şeyler susmak anlamına gelmeyebilir. Gözlerini kaçırmadan: Gizlemek? Asla, gizlenmeyi bilmez, gerçeğin varlığına aykırı. Eninde sonunda söylenir. Ve söylüyorum, hayat tüm rüyalardan ve düşlerden daha güzel. Adam: Yalan, külliyen yalan. Kadın: Eskiden evet hayallerime sıkıca bağlanmıştım, zırhtı benim için, görünür olmamalarına karşın en sağlam korunaktı hayallerim. Ama sonra Tanrı’nın düş gücünün benimkinden daha üstün olduğunu kavradım. Kendi sığlığım hiç de güvenli değildi ve o müthiş bütünsellikten, birlikten uzaktı, soğuktu, cılızdı, dardı, büyütmüyordu beni aksine yok ediyordu, yaşamıyordum, hayallerim beni de hayali, rüyamsı kılıyordu. Ve sonra buradayım karşında, Tanrının düşüne ortak oldum. Onun hayalleri tekillikten çoğula geçişi temsil ediyor, çevrende gördüğün her şey düşlerin gerçekleşmişliğinden oluşuyor ve bu ete ve kemiğe bürünmüşlük muhteşem mükemmellikte. Dokunabiliyorsun, tadabiliyorsun ve de şaşırabiliyorsun, en güzeli de bu, hiç tanımadığın biri sana bir broşür veriyor ve izi takip etmek senin tüm kaderini şekillendirebiliyor. Merdivenler diye sordu adam. Kadın: Patikalar, ben patikaları severim dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder